Öncelikle angaryanın tanımlarından biri ile başlayalım; Usandırıcı, bıktırıcı, zorla yapılan iş.

Zorla yapılan bir şey belirli bir süre tekrarlı yapılınca zaten usandırıcı ve bıktırıcı bir düzeye geliyor. Burada önemli etmenlerden biri ise süre. Bir işi angarya yapan şeyin, o işin süreklilik kazanması diyebiliriz yani.

İnsan sürekli yaptığı bir şeyden her halükarda sıkılıyor, farklı bir şeyler arıyor ve farklı deneyimler edinmek istiyor. Bu şekilde bağlanmışız.

Belki de bu sebeptendir ki artık bize sıradan gelen işleri otomatize etmeye yönelmişiz. Normal şartlarda evlerimize artık su taşımıyoruz, çamaşır ve bulaşığı elimizde yıkamıyoruz, atla mektup yollamıyoruz ya da yemek yapmak için elimizle ateş yakmıyoruz.

Bu saydığım örnekler ve daha bir çoğu insan varlığının üşengeçliğinden de oluyor. Yapmaya üşendiğimiz şeylerin başka birileri tarafından yapılmasına daha sıcak bakıyoruz, zaman kaybı olarak gördüğümüz için belki de. Buradaki en çıkar yol ise, zaman kavramına sahip olmayan bir varlığın ya da varlıkların bunları yapabiliyor olması.

Tabii bütün bunlar demek değildir ki sadece üşendiğimizden ya da farklı deneyimler edinmek istediğimizden bunu yapıyoruz. Bana kalırsa, daha değerli, bize katkısı daha fazla olan şeylerle uğraşmak istediğimizden oluyor.

Varmaya çalıştığım yer ise şu; Ateş yakmak bir ara angarya olduğu için belki de aşçılık gelişmiştir.